ÜÇYÜZBİRİNCİ MEKTÛB

 

Bu mektûb, mevlânâ Emânüllaha yazılmışdır. Peygamberliğin yakînliği ve vilâyetin yakînliği ve Peygamberliğin yakînliğine ulaşdıran yolları bildirmekdedir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun! Oğlum mevlânâ Emânullah! Nübüvvet, Allahü teâlâya yakînlik demekdir. Bu yakînlikde, arada hiç zıl bulunmaz. Yükselirken, hep Hak teâlâya karşıdır. İnişinde, mahlûklara karşıdır. Böyle kurb, Peygamberler içindir "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât". Bu makâm yalnız bu büyüklere mahsûsdur "aleyhimüssalevâtü velberekât". Bu makâmın sonuncusu, insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmdır "aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm". Hazret-i Îsâ "alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm", gökden yer yüzüne indikden sonra, Peygamberlerin sonuncusunun dînine uyacakdır. Böyle olmakla berâber, uyanlar ve hizmetciler, sâhiblerinin ni'metlerine, artıklarına kavuşurlar. Bunun için, Peygamberlere "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" uyanların üstünleri, Peygamberlerinin yakînliğinden de pay alır. Bu makâmın bilgilerinden, ma'rifetlerinden ve kemâllerinden bir mîrâsa kavuşurlar. Fârisî mısra' tercemesi:

Bir kulunu, herkesin işine sebeb kılar.

Peygamberlerin "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" sonuncusunun izinde gidenlere, Ona uydukları için, Peygamberlik kemâllerinin verilmesi, Onun son Peygamber olmasını lekelemez "aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm". Bunu iyi anlamalıdır.

Oğlum iyi anla! Allahü teâlâ seni mes'ûd eylesin! İnsanı Peygamberlik kemâllerine kavuşduran yollar iki ana caddedir: Birinci yol, vilâyet makâmının kemâllerini birer birer geçiren caddedir. Bu yolda, zıller tecellî eder. Sekr ma'rifetlerinden, vilâyet makâmına uygun olanlar hâsıl olur. Bu kemâlleri geçdikden ve bu tecellîler hâsıl oldukdan sonra, Peygamberlik kemâllerine sıra gelir. Bu makâmda asla kavuşulur. Zıllere bakmak günâh sayılır. İkinci yolda, böyle vilâyet kemâlleri hâsıl olmaksızın, doğruca Peygamberlik kemâllerine kavuşulur. Bu ikinci yol, ana caddedir. Çabuk kavuşdurur. Peygamberlik kemâllerine kavuşan bir ârif, bu yolda, Allahü teâlânın dilediği kadar ilerler. Peygamberler "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" ve bunların Eshâbı da, bu büyüklere uydukları için böyle ilerlerler.

Birinci yol çok uzakdır. Geç kavuşdurur. Kavuşdurması da gücdür. Evliyâdan birçoğu "kaddesallahü teâlâ esrârehümül'azîz", (Vilâyet makâmı) nda, inmek şerefine kavuşdukları zemân, iniş makâmlarında olan kemâlleri, (Nübüvvet kemâlleri)  sanmışlardır. Mahlûklara karşı bulunmağı, onları çağırmak makâmı olduğu için, Peygamberlik makâmının incelikleri anlamışlardır. Bu anlayışları, doğru değildir. Bu inişleri, çıkışları gibi, vilâyet yolculuğudur. Vilâyet makâmının üstünde, başka bir urûc ve nüzûl vardır ki, (Peygamberlik yolu) dur. Bunların, mahlûklara karşı olması, Peygamberlikde, mahlûklara karşı olmak gibi değildir. Bu çağırmaları, Peygamberlikde olan da'vetden başkadır. Ne yapsınlar? Vilâyet kemâllerinden dışarı çıkamamışlar. Peygamberlik kemâllerinin ne olduğunu anlıyamamışlar. Vilâyetin yarısı olan yükselişi, vilâyetin hepsi sanmışlar. İkinci yarısı olan nüzûlü, Nübüvvet makâmı anlamışlar. Fârisî beyt tercemesi:

Taş içindeki böcek sanır.
Yer ve gökler, hep orasıdır.

Bir sâlikin yalnız birinci yoldan kavuşması ve vilâyetle nübüvvetin kemâllerini birlikde elde etmesi ve bu iki makâmın kemâllerini birbirinden ayırması ve herbirinin urûcunu ve nüzûlünü ayrı ayrı yapması ve nübüvvetin vilâyetden dahâ üstün olduğunu anlaması hâsıl olabilir. İkinci yoldan kavuşanlar için, vilâyet makâmının kemâlleri, ayrı ayrı hâsıl olmaz ise de, vilâyetin özü, toplu olarak, çok iyi olarak ele geçer. Hattâ, vilâyet sâhibleri, vilâyetin kabuğuna varmışlardır. O ise, vilâyetin özüne varmışdır. Evet, vilâyet sâhiblerine hâsıl olan sekr bilgileri ve zıl tecellîleri, onda çok az bulunur. Fekat bu ayrılık, vilâyet sâhiblerinin dahâ üstün olduklarını göstermez. Hattâ, ikinci yoldan kavuşmuş olan ârif, bu bilgileri ve görünenleri aşağılık bilir. Bunlara bakmakdan utanır. Belki onları, günâh ve edebsizlik bilir. Çünki asla kavuşmuş olan, bu aslın zıllerinden, görüntülerinden kaçınır. Onlara bakmakdan sıkılır. Zıllere tutulmak, asla kavuşamamakdır. Asla kavuşdukdan sonra, zıl görünmez olur. Zılle bakmak edebsizlik olur.

Yavrum! Peygamberlik kemâlleri, ancak Allahü teâlânın ihsânı ile hâsıl olur. Çalışmakla, uğraşmakla, bu büyük ni'met ele geçemez. Hangi çalışmak, bu büyük ni'meti ele geçirebilir? Hangi riyâzetler ve mücâhedeler bu yüksek ni'mete kavuşdurabilir? Vilâyet kemâlleri böyle değildir. Bunların başlangıcı elde edilebilir. Riyâzet ve mücâhede ile hâsıl olabilir. Pekaz kimseyi, çalışmadan, uğraşmadan da, vilâyet ni'metine kavuşdurabilirler. Vilâyet, Fenâ ve Bekâ demekdir. Fenâ ve Bekâ da, Allahü teâlânın ihsânıdır. Çalışarak, başlangıcları elde edildikden sonra, Allahü teâlâ, dilediğini, Fenâ ve Bekâ ni'metini ihsân ederek şereflendirir. O Serverin "aleyhi ve alâ cemî'il enbiyâ-i vel-mürselîn ve alelmelâiketil-mukarrebîn ve alâ ehl-it-tâ'ati ecma'în salevâtü vetteslîmât" Peygamber olduğu bildirilmeden önce ve ondan sonra mücâhedeler yapması, bu ni'mete kavuşmak için değildi. Başka fâideler içindi. Hesâbın az olması, insanlıkla yapılan yanlışlıkların giderilmesi, derecelerin yükselmesi, yimesi, içmesi olmıyan melekle konuşmakda edebi gözetmesi, Peygamberlik makâmında lâzım olan hârikaların, mu'cizelerin çok olması gibi incelikler içindi. Peygamberler "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" bu ni'mete, aracısız, geçidsiz olarak kavuşdu. Peygamberlerin "aleyhimüssalevâtü vettehıyyât" Eshâbı onlara uydukları için, vâris oldular. Peygamberlerinin "aleyhimüssalevâtü vel-berekât" aracılığı ile bu ni'metle şereflendiler. Peygamberlerden ve Eshâbından sonra "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" çok az kimse, bu ni'metle şereflenmişdir. Başkasına da uymakla, vâris olmakla bu ni'meti ihsân etmeleri câizdir. Fârisî beyt tercemesi:

Rûh-ul-kudsün feyzleri gelirse yine,
Îsânın yapdığını, yapar herkes de.

Bu ni'metin, Tâbi'înin büyüklerine de ışık salmış olduğunu sanırım "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în". Tebe'ı tâbi'înin büyüklerine de gölgesi düşmüş olduğunu umarım. Onlardan sonra, örtünmeğe başladı. Resûlullahın bi'setinden bin sene geçdikden sonra "aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât", Peygamberlerin sonuncusuna uymak ve Ona vâris olmakla, bu ni'met, yine meydâna çıkdı. Sonra gelenleri, önce gelenlere benzetdi. Fârisî beyt tercemesi:

Dilenci evine gelirse sultân,
ey hoca, sen bu işe şaşma hemân!

Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde gidenlere selâm olsun "aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ"!