İKİYÜZONDOKUZUNCU MEKTÛB

 

Bu mektûb, mirzâ Ebrece yazılmışdır. İnsan, câhil olduğu için, bedeninin hastalığını gidermeğe çalışmakdadır. Kalbin dünyâya düşkün olması hastalığından haberi bile olmadığı bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ, sizi ayblardan, kusûrlardan korusun. Sizi lekeliyecek şeylerden, geçmiş ve gelecek bütün insanların en üstünü hurmetine "aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ecma'în minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ" muhâfaza buyursun! Ey mes'ûd ve temiz kardeşim! İnsanın bedenine bir hastalık gelince ve uzvunda bozukluk olunca, o hastalığı gidermek ve o bozukluğu düzeltmek için, o kadar uğraşır da, kalb hastalığı kendisini sonsuz ölüme ve bitmez tükenmez azâblara sürüklediği hâlde, bu korkunç hastalıkdan kurtulmağı hiç düşünmemekdedir ve onu gidermek için hiç kıpırdamamakdadır. Kalbin hasta olması demek, Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmuş olmasıdır. Eğer, kalbin bu tutulmasını hastalık bilmezse, çok alçak kimsedir. Eğer bilir de, aldırış etmezse, çok pisdir. Bu hastalığı anlamak için, (Akl-i mu'âd)  lâzımdır.(Akl-ı me'âş),  kısa görüşlü olduğundan, ancak, görünüşe bakar. Akl-i me'âş, dünyânın geçici lezzetlerine bakarak, kalb âfetlerini hastalık bile saymadığı gibi, akl-i mu'âd da, âhiretde verilecek sevâblara bakarak, bedendeki bozuklukları, hastalık saymaz. Akl-i me'âş, kısa görüşlü, akl-i mu'âd keskin görüşlüdür. Akl-i mu'âd, Peygamberlerde "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" ve Evliyâda bulunur. Akl-i me'âşı, mala düşkün olanlar, dünyâya bağlı olanlar beğenir. Aradaki farkı düşünmelidir. Akl-i mu'âdı kuvvetlendiren şeyler, ölümü düşünmek, âhıretde olacak şeyleri öğrenmek ve âhıret derdi ile şereflenmiş olanlarla birlikde bulunmakdır. Fârisî beyt tercemesi:

Aranılan hazînenin nişânını verdim sana,
belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da.

Bedenin hastalığı, ahkâm-ı islâmiyyenin yerine getirilmesini güçleşdirdiği gibi, kalb hastalığı da, islâmiyyete uymağı güçleşdirmekdedir. Şûrâ sûresi, onüçüncü âyetinde meâlen, (Müslimân olmalarını istemekliğin, kâfirlere çok güç gelmekdedir)  ve Bekara sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen, (Nemâz kılmak, ibâdet etmek, yalnız mü'minlere güç gelmez)  buyuruldu. Görünen uzvların kuvvetden düşmesi, ibâdeti güçleşdirdiği gibi, kalbde îmânın za'îflemesi de güçleşdirmekdedir. Yoksa, islâmiyyetin her emrinde kolaylık vardır. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, size kolaylık yapmak istiyor, güçlük çıkarmak istemiyor)  ve Nisâ sûresinin yirmiyedinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, emrlerinin hafîf olmasını diledi. Çünki, insanlar za'îf yaratıldı)  buyuruldu. Bu iki âyet-i kerîme de, sözümüzü isbât etmekdedir. Fârisî mısra' tercemesi:

Bir kimse kör ise, güneşin suçu ne?

Bunun için, bu hastalığı gidermek çok lâzımdır. Bunun mütehassısı olan hakîmlere sığınmak farz-ı ayndır. Resûl, ancak haber verir.