ONÜÇÜNCÜ MEKTÛB

 

Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Yolun sonsuz olduğu ve hakîkat bilgilerinin, islâmiyyet bilgilerine uygun olduğu bildirilmekdedir:

Yüksek  kapınız  kölelerinin en aşağısı olan Ahmed,  sunar ki, bu yolun sonsuzluğundan, bitmez tükenmez olmasından âh ederim! Binlerle âh ede rim! Yolda  çok hızlı götürüyorlar ve çok şeyler  ihsân  ediyorlar. Bunun içindir ki, büyükler, Seyri ilallah yolculuğunun ellibin senelik yol olduğunu bildirmişlerdir. Belki de, Me’âric sûresinin dördüncü [4] âyetinde,  (Me lekler ve rûh oraya bir günde varırlar. Bu günün uzunluğu ellibin senelik yoldur) buyurulmakla bu yola işâret edilmişdir. Yolun çokluğu bizi çok üz dü. Ümmîdlerimiz kesildi. Fekat hemen Şûrâ sûresinin yirmisekizinci [28] âyetinde; (Ümmîd kesildikden sonra, O, fâideli yağmur gönderir ve rahme tini yayar) müjdesi, bizi sevindirdi.  Birkaç günden  beri eşyâda seyr, ya’nî yolculuk hâsıl olmuşdur.  Fekat, talebeler çılgınlık gösterdiklerinden, yine onlarla uğraşmağa başlanıldı. Dahâ o makâma kavuşacağımı  sanmıyorum. Fekat, talebeler sıkışdırdıkları için, hayâ ve ihsân duyguları ile onlara bir şeyler söylüyorum. Bundan önce tevhîdi vücûdî bilgilerine  bağlanıp  kal mışdım. Hâlimi arka arkaya yüksek kapınıza bildirmişdim.  İşleri, sıfatları asla vermişdim. İşin içyüzü anlaşılınca, o bilgilerden kurtuldum. Terâzinin (Heme ezûst) kefesinin ağır basdığını anladım. Yüksekliğin  böyle görüşde olduğunu,  (Heme ûst) demekde olmadığını anladım. Fi’llerin ve sıfatların ondan başka oldukları  anlaşıldı. Herbirini ayrı ayrı göstererek, yukarı mertebeye çıkardılar.  Şübheler  hiç kalmadı. Keşflerin hepsi, ahkâmı islâ miyyenin açık bilgilerine tam uymakdadır. İslâmiyyetin  açıkça bildirdikle rinden  kıl kadar  ayrılıkları  yokdur.  Tesavvufcuların birkaçı, islâmiyyetin açıkça bildirdiklerine uymıyan keşfler bildirmişler  ise de, yâ yanlış anlamış lar veyâ sekr, ya’nî şü’ûrsuzluk  hâlinde  iken söylemişlerdir. Bâtının  zâhi re uygunsuz olduğu hiç görülmemişdir. Tesavvuf yolunun ortasında, zâhi re uymayan şeyler görünüyor ise de, bunlar da zâhire uydurulur. Zâhirle bâ tın birleşdirilir.  Yolun sonuna  varanların bâtını, islâmiyyetin zâhirine  hep uygun olur. Âlimler ile bu büyükler arasında  yalnız bir ayrılık vardır ki, âlim ler düşünerek ve ilm yolu ile bilirler. Bu büyükler  ise, keşf ederek,  tadını alarak bulurlar. Bu büyüklerin hâllerinin doğru olmasına birinci alâmet, is lâmiyyetin zâhirine uygun bulunmalarıdır. Şu’arâ sûresi onüçüncü âyeti ke rîmesi (Göğsüm daralıyor, dilim söylemez oluyor) bunların  hâline uygun dur. Ne yazacağımı bilemiyorum. Hâllerimin birçoğunu  kaleme alamıyorum. Mektûblarda da yazacak yer kalmıyor.  Belki bunda  da bir hikmet  vardır. Uzakda kalan bu mahrûmu kıymetli teveccühünüzden ve garîblere olan mer hametinizden ayırmayınız.  Yolda bırakmayınız. Fârisî beyt tercemesi: 

Bu söze sebeb olan sensin, Uzarsa  uzatan  da sensin.

Mektûbu  uzatmak saygısızlığından çekiniyorum. Fârisî mısra’ tercemesi: 

Köle olan haddini  bilmelidir.